..........................YAZARLAR ve OZANLAR GRUBU
...........................GÜRAY TULUN ÖZEL SAYFASI (*).
.
.
.
YAŞAMA MERHABA ve EĞİTİM YILLARI
16 Şubat 1944 günü Burdur'da doğdu. Tam adı Mehmet Güray Tulun'dur. Babasının memuriyeti nedeniyle çocukluğu değişik yörelerde geçti. Burdur, Isparta derken bir sonraki durakları Samsun'du. Samsun'dan sonra da Adana...
Öğrenimine de bu ilde başladı. İsmet İnönü İlkokulu’nda…
Gerçek bir “dahi çocuk”tu. Okul öncesi dönemde, babasının Osmanlı Türkçesiyle tuttuğu notlara bakarak bu yazı türünü öğrendi. Matematik ve Türkçe konularındaki ilkokulu aşan bilgi düzeyini gören okul yönetimi, kendisini 4. bu kabul edilmezse 3. sınıftan başlatmak istedi. Ailesi, bu kadar üst sınıftan başlamasının gelecekteki hayatını olumsuz etkileyebileceği düşüncesiyle olur vermedi. Sonunda aile; okul yönetimiyle eğitimcilerin ısrarlı tutumu ve “Bu çocuğa, bu sınıflarda verebileceğimiz hiçbir şey yok! Yazık olmasın!” beyan ve saptamaları karşısında “Hiç olmazsa 2. sınıftan başlasın.” önerisine uydu.
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO)'nde çalışan babası Nurettin Tulun'un terfi etmesi üzerine, o dönemde Türkiye ve TMO için çok önemli bir alım-satım limanı olan İskenderun'a taşındılar. Burada gittiği okul Mithat Paşa, devam ettiğiyse 3. sınıftı.
Okullar, sınıflar değişirken kentler de değişmeye devam ediyordu. Babasının yeniden terfi ederek, Samsun'daki TMO Karadeniz Bölge Müdürlüğü'ne Bölge Müdür Yardımcısı olarak atanması üzerine, 1952 yılında, ailece "Millî Mücadele"mizin simgesi olan bu güzel liman kentine gittiler.
Aile için bu, ikinci Samsun seferiydi...
Güray Tulun bu kez Gazi Osman Paşa İlkokulu'na kaydoldu. Buradan 1955 yılında mezun oldu. Hiçbir hazırlık çalışması yapmadan katıldığı İstanbul Galatasaray Lisesi ile o yıl yeni açılan Samsun 19 Mayıs Koleji'nin sınavlarında çok başarılı oldu. Her ikisinde de ilk sıraları aldı. Kader mi kendisinin mi yoksa ailesinin tercihi mi desek; sonunda aynı yıl, Galatasaray Lisesi öğrencisi olarak gördük onu...
Galatasaray Lisesi'ndeki son yılında, yine ilk sıralarda, İstanbul Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Hukukçu olmayı bir türlü benimseyemedi. Sonraki dönemde bankacılığı seçti.
Bu yeni mesleğinde ve ona bağlı olarak sigortacılık konularında çok sayıda ödül aldı.
16 Şubat 1944 günü Burdur'da doğdu. Tam adı Mehmet Güray Tulun'dur. Babasının memuriyeti nedeniyle çocukluğu değişik yörelerde geçti. Burdur, Isparta derken bir sonraki durakları Samsun'du. Samsun'dan sonra da Adana...
Öğrenimine de bu ilde başladı. İsmet İnönü İlkokulu’nda…
Gerçek bir “dahi çocuk”tu. Okul öncesi dönemde, babasının Osmanlı Türkçesiyle tuttuğu notlara bakarak bu yazı türünü öğrendi. Matematik ve Türkçe konularındaki ilkokulu aşan bilgi düzeyini gören okul yönetimi, kendisini 4. bu kabul edilmezse 3. sınıftan başlatmak istedi. Ailesi, bu kadar üst sınıftan başlamasının gelecekteki hayatını olumsuz etkileyebileceği düşüncesiyle olur vermedi. Sonunda aile; okul yönetimiyle eğitimcilerin ısrarlı tutumu ve “Bu çocuğa, bu sınıflarda verebileceğimiz hiçbir şey yok! Yazık olmasın!” beyan ve saptamaları karşısında “Hiç olmazsa 2. sınıftan başlasın.” önerisine uydu.
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO)'nde çalışan babası Nurettin Tulun'un terfi etmesi üzerine, o dönemde Türkiye ve TMO için çok önemli bir alım-satım limanı olan İskenderun'a taşındılar. Burada gittiği okul Mithat Paşa, devam ettiğiyse 3. sınıftı.
Okullar, sınıflar değişirken kentler de değişmeye devam ediyordu. Babasının yeniden terfi ederek, Samsun'daki TMO Karadeniz Bölge Müdürlüğü'ne Bölge Müdür Yardımcısı olarak atanması üzerine, 1952 yılında, ailece "Millî Mücadele"mizin simgesi olan bu güzel liman kentine gittiler.
Aile için bu, ikinci Samsun seferiydi...
Güray Tulun bu kez Gazi Osman Paşa İlkokulu'na kaydoldu. Buradan 1955 yılında mezun oldu. Hiçbir hazırlık çalışması yapmadan katıldığı İstanbul Galatasaray Lisesi ile o yıl yeni açılan Samsun 19 Mayıs Koleji'nin sınavlarında çok başarılı oldu. Her ikisinde de ilk sıraları aldı. Kader mi kendisinin mi yoksa ailesinin tercihi mi desek; sonunda aynı yıl, Galatasaray Lisesi öğrencisi olarak gördük onu...
Galatasaray Lisesi'ndeki son yılında, yine ilk sıralarda, İstanbul Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Hukukçu olmayı bir türlü benimseyemedi. Sonraki dönemde bankacılığı seçti.
Bu yeni mesleğinde ve ona bağlı olarak sigortacılık konularında çok sayıda ödül aldı.
ÖZELLİKLERİ
Yeni yerler görüp yeni bilgiler edinmeyi, yeni yerler keşfetmeyi severdi.
Buraları hakkında arşivleme yaptığını bilmekteyiz.
Yeni yerler görüp yeni bilgiler edinmeyi, yeni yerler keşfetmeyi severdi.
Buraları hakkında arşivleme yaptığını bilmekteyiz.
Bir dönem, uzmanlık derecesinde filateliyle ilgilendi. Uzmanlık dallarından biri de yedinci sanat, sinemaydı. Bu konuda yüzde yüz güvenilecek bir hafızayla oldukça geniş bir arşive sahipti.
Güray Tulun'un müzikle sporun çeşitli dallarında çok başarılı olduğunu da biliyoruz. Profesyonel hayatı seçseydi, ünlü bir futbolcu ya da ünlü bir müzik yorumcusu olabileceğini de... O ise bu konulara amatörce yaklaşmayı tercih etti. Üst düzey futbol tekniğine sahipti. O yıllarda; basketbol, voleybol, masa tenisi, bisiklet ve yüzme sporlarında da çok teknik ve çok başarılı olduğunu görmekteyiz. Nedense sonraki yıllarda, yüzme hariç diğer spor dallarıyla olan ilişkisini en alt seviyeye indirdi.
Müziğe gelince... Dinleyenler bilir, çok iyi bir yorumcuydu. Başta Fransızca olmak üzere, İngilizce ve İtalyanca eserleri mükemmel yorumlardı. Dil bilmesi ve bu dilleri doğuştan konuşuyormuş gibi telaffuz edebilmesi, o şarkıların neden mükemmel yorumlandığının açıklaması olabilir. İçinde, özellikle çok geniş bir şarkı sözü arşivi de barındıran müzik arşiviyse bugün bile bulunması zor, çok sayıda eserle doluydu.
ÇALIŞMA HAYATI
Çalışma hayatı Pamukbank’ta başladı. Çok iyi derecede yabancı dil bilmesi nedeniyle kambiyo servisinde görevlendirildi. Memuriyet yıllarının tamamı İstanbul'un Sultanhamam şubesinde geçti. Burada yükselerek, Pamukbank’ın kambiyoculuktan gelip şube müdürü olan ilk yöneticisi unvanını aldı. Ordu, İskenderun, Bursa Merkez, İstanbul Zeytinburnu Şubelerinde çalıştı. Bu son şubede çalışırken emeklilik süresi doldu. Emekliliğini isteyerek, bankacılık yaşamını sonlandırdı.
REKLAM FİLMLERİ
İlkokul çağında, Samsun'un en büyük tekstil ürünleri satıcısı olan "Bonmarşe" firması için çekilen sinema reklam filmlerinde yer aldı.
Bu konu yıllar sonra yeniden karşısına çıktı. 1980'li yıllarda televizyonlarda büyük üne kavuşan "Genç Doktorlar" dizisinden esinlenen "Genç Pamukbanklılar" adlı televizyon reklamlarında rol aldı. Oldukça uzun birsüre devam eden dizi şeklindeki bu reklamların teması; adından da anlaşıldığı gibi, o günlerin en atılımcı bankası olan Pamukbank'tı. Bağımsız kaynakların ifadesiyle; hemen herkesin dilinde olan "Genç Pamukbanklılar", bugün yerinde yellerin estirildiği Pamukbank'ın, o dönemdeki zirve yolculuğunda önemli bir etken olmuştur.
İKİ YİĞİT İKİ DESTAN
Güray Tulun’un dedeleri her "Gerçek Türk" gibi birer adsız kahramandır.
Güray Tulun’un dedeleri her "Gerçek Türk" gibi birer adsız kahramandır.
Dedelerinden Bekir Sıdkı Bey; Oğuz soyundan gelen ve ilk Türk-İslam imparatorluğunu kuran, "Tulunoğulları"ndandır. Değerli bir Osmanlı hukukçusudur. İstanbul dâhil, imparatorluğun önemli bölgelerinde; müddeiumumi (savcı), müstantik (sorgu yargıcı), ağır ceza reisliği görevlerinde bulunmuştur. Ermenilerin Türklere uyguladığı soykırım yıllarında, Doğu illerimizi saran tifo salgınında ağır bir şekilde hastalanmasına rağmen, bulunduğu bölgenin en yüksek mülki amiri olması nedeniyle görev yerini terk etmemiş ve görev başında şehit olmuştur.
Büyük dede Şevki Bey ise bir Osmanlı subayıdır. Yaşadığı dönemdeki tüm savaşlara katılmış, emeklilik döneminde de vatan için çalışmaya devam etmiştir. İstiklal Savaşı sırasında Anadolu’ya asker ve silah sevkiyatını organize ettiği için düşmanın işbirlikçileri tarafından işgal kuvvetlerine şikâyet edilmiş, önce Edirne’ye sonra Yunanistan’a kaçırılmış ve Nafplion'da şehit edilmiştir. Zaten Yunanistan'a kaçırılma nedeni de gözlerden uzak bir yerde öldürülme düşüncesidir. Emekli olmasına rağmen ordudaki rütbesi nedeniyle bu işi açıkça yapmaktan çekinen Yunanlılar, Türklere karşı her zaman yaptıkları gibi bu olayda da kindarca davranmışlardır. Şevki Bey'i şehit ettikten sonra "Eceliyle öldü!" demişler, gerçek ölüm raporunu vermemişler, naaşını kaçırmışlar kabri başında bir dua etmek isteyen ailesine mezarını göstermemişlerdir. Bu tutumları da hunharca öldürüldüğü konusundaki söylentileri güçlendirmiştir.
Şevki Bey olayını, “K. Galatasaraylılar” dergisinde yayınlanan Güray Tulun imzalı “Resim” [*] adlı öyküden öğrenebilirsiniz. Daha on bir yaşındaki bir çocuğun tertemiz anlatımıyla kâğıda dökülmüş bu kısa öykünün, hırs ve ihanetin insanları götürdüğü noktayı göstermesi bakımından, ibretle okunması gerektiğine inanmaktayım.
SANATÇI BİR SÜLALE
Güray Tulun'un atalarından Tulunoğulları Devleti'nin kurucusu Ahmed Bey zamanında Mısır, edebî alanda en verimli dönemlerinden birini yaşamış, sanatçılar sürekli olarak korunmuştur. Bir asker ve devlet yöneticisi olmasına rağmen kendisinin de edebiyatla uğraştığı ve iyi bir şair olduğu söylenir. Oğul Hümaraveyh de babası gibidir. Sanatla uğraşması bir yana sanatçıları koruma altına almakta da onun yolundan gitmiştir. Bugünkü Kahire'nin temeli olan Fustat, onun döneminde, her birinin bir sanat şahikası olduğu söylenen "Kur'an-ı Kerim" ayetleri şeklinde tasarlanmış çiçek bahçeleriyle ünlenmiştir.
Güray Tulun'un büyük büyük dedelerinden biri de Komik-i Şehir ve Mızıka-yi Hümâyun mülazımı sânisi Abdürrezak Efendi'dir. Ailede çok sayıda edebiyatçı, gazeteci, profesyonel ve amatör tiyatro-sinema sanatçısı yetişmiştir.
1993 yılında lösemiye yakalandı. O dönemde, tıp kongrelerinde "Başarılı uygulamalar yapıyoruz." şeklinde bildiriler sunmalarına rağmen, kırk yaşın üzerindeki hastalara yeterli tedavi yapılamadığından bir türlü iyileşemedi. Yazılı olmasından kaçınıldığı için yalnız şifahi beyanlarla durum kendisine anlatılarak, yurt dışına gitmesi tavsiye edildi. Bu gerekliliğin yazıya dökülememesi, çalışma hayatının tümünü geçirdiği Pamukbank'ınsa diğer sosyal güvenlik kurumlarımızdan da beter bir şekilde; sağlık konusunda çifter çifter standartlarla işletilen bir kurum olması, o çok değerli zamanın kaybına neden oldu. Sonunda da tüm umut yollarının tıkanmasına...
Büyük dede Şevki Bey ise bir Osmanlı subayıdır. Yaşadığı dönemdeki tüm savaşlara katılmış, emeklilik döneminde de vatan için çalışmaya devam etmiştir. İstiklal Savaşı sırasında Anadolu’ya asker ve silah sevkiyatını organize ettiği için düşmanın işbirlikçileri tarafından işgal kuvvetlerine şikâyet edilmiş, önce Edirne’ye sonra Yunanistan’a kaçırılmış ve Nafplion'da şehit edilmiştir. Zaten Yunanistan'a kaçırılma nedeni de gözlerden uzak bir yerde öldürülme düşüncesidir. Emekli olmasına rağmen ordudaki rütbesi nedeniyle bu işi açıkça yapmaktan çekinen Yunanlılar, Türklere karşı her zaman yaptıkları gibi bu olayda da kindarca davranmışlardır. Şevki Bey'i şehit ettikten sonra "Eceliyle öldü!" demişler, gerçek ölüm raporunu vermemişler, naaşını kaçırmışlar kabri başında bir dua etmek isteyen ailesine mezarını göstermemişlerdir. Bu tutumları da hunharca öldürüldüğü konusundaki söylentileri güçlendirmiştir.
Şevki Bey olayını, “K. Galatasaraylılar” dergisinde yayınlanan Güray Tulun imzalı “Resim” [*] adlı öyküden öğrenebilirsiniz. Daha on bir yaşındaki bir çocuğun tertemiz anlatımıyla kâğıda dökülmüş bu kısa öykünün, hırs ve ihanetin insanları götürdüğü noktayı göstermesi bakımından, ibretle okunması gerektiğine inanmaktayım.
SANATÇI BİR SÜLALE
Güray Tulun'un atalarından Tulunoğulları Devleti'nin kurucusu Ahmed Bey zamanında Mısır, edebî alanda en verimli dönemlerinden birini yaşamış, sanatçılar sürekli olarak korunmuştur. Bir asker ve devlet yöneticisi olmasına rağmen kendisinin de edebiyatla uğraştığı ve iyi bir şair olduğu söylenir. Oğul Hümaraveyh de babası gibidir. Sanatla uğraşması bir yana sanatçıları koruma altına almakta da onun yolundan gitmiştir. Bugünkü Kahire'nin temeli olan Fustat, onun döneminde, her birinin bir sanat şahikası olduğu söylenen "Kur'an-ı Kerim" ayetleri şeklinde tasarlanmış çiçek bahçeleriyle ünlenmiştir.
Güray Tulun'un büyük büyük dedelerinden biri de Komik-i Şehir ve Mızıka-yi Hümâyun mülazımı sânisi Abdürrezak Efendi'dir. Ailede çok sayıda edebiyatçı, gazeteci, profesyonel ve amatör tiyatro-sinema sanatçısı yetişmiştir.
- Bir zamanlar "Ankara Radyosu"ndaki edebiyat programlarını zevkle dinlediğimiz; alçakgönüllülük, yardımseverlik, doğruluk, yiğitlik, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin örneği bilge insan Abdulvahap Demirhan Tulunoğlu
- Yine bir zamanlar "Radyo Çocuk Tiyatrosu" başta olmak üzere çeşitli radyo programlarını ilgiyle izlediğimiz, İstanbul Deniz Müzesi'nde sergilenen "Teğmenim" adlı ünlü şiiri "Dumlupınar, Atılay" ve diğer "Deniz Şehitleri"ni anma günlerinde mutlaka okunan ve bir müzede şiiri sergilenen ilk ve hâlen tek Türk şairi olan, Türkiye'ye sineroman türünü getiren, ödüllü "şair, yazar ve gazeteci" Ayhan Hünalp
- Türkiye'mizin ilk arkeometricilerinden, bir dönem TRT radyolarındaki "Çağımızın Bilim Öncüleri" programlarının aranan siması ve yine bir dönemin coşkuyla kutlanan ulusal bayram törenlerinde okuduğu şiirlerle ünlenen bilim insanı, "İnşat sanatçısı" kimyager Prof. Dr. Azize Tülay Tulun
- Hürriyet ve Cumhuriyet gazeteleri de dâhil olmak üzere pek çok gazetede genel sekreterlik, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın müdürlüğü ve iki dönem de Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanlığı yapan, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yönetimlerinde görev alan, iletişim fakültelerinde öğretim görevlisi olarak pek çok gazeteci yetiştiren gazeteci, yazar Oktay Kurtböke
- Sanat hayatına yazdığı şiirlerle adım atan, bir dönem TRT'nin bayram programlarında çocuk aktör olarak başrol oynayan; gençlik yıllarında televizyon dizilerinin sanat gruplarında yer alan ve bu dönemde o dizilerde birtakım roller üstlenen; yine aynı dönemde dergilerde film eleştirileri yazan, günümüzdeyse yurt içi ve yurt dışında çekilen sinema, dizi ve reklam filmlerinde sesleri yöneten tiyatro kökenli sanatçı Nurettin İlkay Tulun
- Arakon'un 1951 yapımı ünlü sinema filmi "İstanbul'un Fethi"nin başrollerinden birinden hatırlayacağınız, bir dönemin tanınmış sinema ve tiyatro sanatçısı Atıf Avcı
- Genç Birikim, Damla, Gerçek ve benzeri dergi ve gazetelerde makaleleri yayınlanan; "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na dâhil çok sayıda dergi ve gazetede mizahi yazılar yazan, Beylerbeyi vapuru ve Süreyya Operası'yla ilgili makaleleri büyük ilgi çekip övgü alan, televizyonların çeşitli programlarında editörler ve prodüksiyon gruplarında yer alan yazar Ayşe İdil Tulun
- Uzunca bir süredir Habertürk'ün başarılı programlarından "Cansu Canan Özgen'le Öteki Gündem"i yapan TRT kökenli değerli yönetmen Alper Tulun
- Devlet Operasının başarılı sanatçılarından Güner Kurtböke
- Eseri bilenlerin, koca bir konser boyunca solo atmanın ne derece zor olduğunu da belirttiği, Maurice Ravel'in ünlü "Bolero"sunda hiç hatasız trampet solo yapabilen, Devlet Senfoni Orkestrası sanatçısı değerli timbal sanatçısı kompozitör Mehmet Bülent Davran
- Gazeteci, köşe yazarı Aybars Hünalp
- Şiir dinletilerinin aranan "inşat sanatçısı" Lütfiye Canay Davran
- Müzikal faaliyetlerini özel konserlerle sınırlandırmış olan Aslıhan Tulun ve Neslihan Tulun
- Çocukluk yıllarında sinemada boy gösteren, günümüzde de Émile Zola’nın eserlerini Fransızcadan Türkçeye çevirmekle ünlenen, yazar Şevki Yurdahan Tulun
- SCA Müzik Vakfı sanatçısı Yurdanur Şenyüz Tulun
- Gazeteci, köşe yazarı Hilmi Türkay
- Şair, yazar ve şarkı sözü yazarı Mustafa Günay Tulun (**).
- Amatör sinema sanatçısı Şahap (Şehabeddin) Tulun
bunlardan bir kısmıdır.
1993 yılında lösemiye yakalandı. O dönemde, tıp kongrelerinde "Başarılı uygulamalar yapıyoruz." şeklinde bildiriler sunmalarına rağmen, kırk yaşın üzerindeki hastalara yeterli tedavi yapılamadığından bir türlü iyileşemedi. Yazılı olmasından kaçınıldığı için yalnız şifahi beyanlarla durum kendisine anlatılarak, yurt dışına gitmesi tavsiye edildi. Bu gerekliliğin yazıya dökülememesi, çalışma hayatının tümünü geçirdiği Pamukbank'ınsa diğer sosyal güvenlik kurumlarımızdan da beter bir şekilde; sağlık konusunda çifter çifter standartlarla işletilen bir kurum olması, o çok değerli zamanın kaybına neden oldu. Sonunda da tüm umut yollarının tıkanmasına...
Hayatı boyunca örnek olacak kadar dürüst yaşaması ve Türkiye'mizin sosyal güvenlik sisteminin çarpık işlemesi nedeniyle küçük bir azınlık hariç hemen hemen tüm Türkiye vatandaşlarının olduğu gibi yeterli mali imkâna sahip olamadığından; lösemi tedavisinde Türkiye'den önde olmasına rağmen ABD, Fransa gibi ülkelerin oldukça gerisinde kalan İngiltere'ye gidebildi. Burada, Türkiye'deyken kendisine önerilen ve lösemi konusunda uzman olduğu belirtilen bir hastaneye yattı. Durumdan haberdar olan Galatasaray Lisesi Mezunları bir destek çağrısı yayınladı. Biz "Sessizliğin Sesi Grubu"nun; Türkiye'mizin en büyük besteci, yorumcu ve eğitmenlerinden biri olarak kabul ettiğimiz fikir adamı Timur Selçuk; sınıf arkadaşıyla ilgili bu çağrıya hiç düşünmeden, hani klasik kaçıştır; "Programıma bakayım. Acaba o gün müsait miyim?" demeden, sözün açıkçası hiçbir bahane üretmeden, hızlı ve olumlu bir yaklaşım gösterdi. Söylediği sözün "Derhâl" olduğunu söylediler. Konseriyse hiç sormayın! Timur Selçuk olur da o konser güzel olmaz mı?
Yurt içi haberleşmeyi Tanju Korel'in düzenlediğini biliyoruz. İngiltere'deyse yine Galatasaray Lisesi'ndeki arkadaşlarından Cem Çeşmiğ'in, onun stressiz bir ortamda yaşayabilmesi için tüm olanaklarını seferber ettiğini...
Güray Tulun, hastalığını daha ilk günlerinde öğrenmesine rağmen; iyi bir kul, cesur yürekli bir insan olarak buna dayandı. İsyan etmedi.
Gerek ülkemizdeki kulu kula muhtaç eden bozuk sağlık sistem ve oyunları gerekse tüm enerjisini çifte standartlardan alan işgüzarlar takımının çıkardığı akıl almaz engeller; o çok önemli, yaşamsal zamanın boşa harcanmasına neden oldu. Gerçek ve gerekli tedavi; hastalığın yok edilebileceği evrede başlatılamadığından, tedavi olma umuduyla gittiği Londra'daki, Richmond Royal Hospital adlı İngiliz Hastanesi'nde, 28 Haziran 1994 günü, cesur yüreğiyle son kez selamladı dünyayı...
30 Haziran günü; dost, arkadaş ve diğer sevenlerinden oluşan büyük bir kalabalığın eşliğinde, "Kıyamet Günü"ne kadar dinleneceği yeni evine taşındı.
Bugün; çok sevdiği Boğaziçi'ni görebileceği bir yerde bulunan Kuzguncuk Kabristanı'ndaki bir tepede, ön ve arkasında hayatının aşkı Galatasaray'ın sarı-kırmızı renklerle yapılmış ünlü sembolü görülen bir mezar taşının altında, yeniden ayağa kalkacağı günü beklemektedir.
"Resim" adlı yazısında söz ettiği dayısı Vahit Kurtböke'de onun hemen birkaç metre ötesinde... Dualarımız onlarla...
Allah; onlara, yakınlarımıza, sevdiklerimize ve sonsuzluk yolculuğunu tamamlamaya çalışan tüm inananlara rahmet etsin. Amin !..
TİMUR SELÇUK, CEM ÇEŞMİĞ ve DİĞER MELEKLERE SELAM OLSUN
"Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu" olarak; yaptıkları bu insanca koşular nedeniyle Sayın Timur Selçuk'la Sayın Cem Çeşmiğ ve Rahmetli Tanju Korel'i burada, yeniden, saygı ve şükran duygularıyla andığımızın bilinmesini isteriz.
Güray Tulun, hastalığını daha ilk günlerinde öğrenmesine rağmen; iyi bir kul, cesur yürekli bir insan olarak buna dayandı. İsyan etmedi.
Gerek ülkemizdeki kulu kula muhtaç eden bozuk sağlık sistem ve oyunları gerekse tüm enerjisini çifte standartlardan alan işgüzarlar takımının çıkardığı akıl almaz engeller; o çok önemli, yaşamsal zamanın boşa harcanmasına neden oldu. Gerçek ve gerekli tedavi; hastalığın yok edilebileceği evrede başlatılamadığından, tedavi olma umuduyla gittiği Londra'daki, Richmond Royal Hospital adlı İngiliz Hastanesi'nde, 28 Haziran 1994 günü, cesur yüreğiyle son kez selamladı dünyayı...
30 Haziran günü; dost, arkadaş ve diğer sevenlerinden oluşan büyük bir kalabalığın eşliğinde, "Kıyamet Günü"ne kadar dinleneceği yeni evine taşındı.
Bugün; çok sevdiği Boğaziçi'ni görebileceği bir yerde bulunan Kuzguncuk Kabristanı'ndaki bir tepede, ön ve arkasında hayatının aşkı Galatasaray'ın sarı-kırmızı renklerle yapılmış ünlü sembolü görülen bir mezar taşının altında, yeniden ayağa kalkacağı günü beklemektedir.
"Resim" adlı yazısında söz ettiği dayısı Vahit Kurtböke'de onun hemen birkaç metre ötesinde... Dualarımız onlarla...
Allah; onlara, yakınlarımıza, sevdiklerimize ve sonsuzluk yolculuğunu tamamlamaya çalışan tüm inananlara rahmet etsin. Amin !..
TİMUR SELÇUK, CEM ÇEŞMİĞ ve DİĞER MELEKLERE SELAM OLSUN
"Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu" olarak; yaptıkları bu insanca koşular nedeniyle Sayın Timur Selçuk'la Sayın Cem Çeşmiğ ve Rahmetli Tanju Korel'i burada, yeniden, saygı ve şükran duygularıyla andığımızın bilinmesini isteriz.
Allah'ın yardım ve sevgisi, onların ve ailelerinin üzerinde olsun. Aynı duaları; ismini sayamadığımız diğer iyilik koşucuları ve tüm "Galatasaraylı Dostlar"ı için de yaptığımız unutulmasın.
GÜRAY TULUN İMZALI YAZI ÖRNEĞİNE ULAŞMAK İÇİN
Güray Tulun'un; "Küçük Galatasaraylı" dergisinde yayınlanan yazısını okumak ya da bu yazıyla ilgili yorum yapabilmek için, aşağıda yayınladığımız site adlarından birinin üzerini çıttıkla tıklamanız yeterlidir.
GÜRAY TULUN İMZALI YAZI ÖRNEĞİNE ULAŞMAK İÇİN
Güray Tulun'un; "Küçük Galatasaraylı" dergisinde yayınlanan yazısını okumak ya da bu yazıyla ilgili yorum yapabilmek için, aşağıda yayınladığımız site adlarından birinin üzerini çıttıkla tıklamanız yeterlidir.
- TÜRKİYE’NİN SESLERİ DERGİSİ - SESSİZLİĞİN SESLERİ DERGİSİ
- HABERCİDEN DERGİSİ
Güray Tulun [1944-1994]
_________________________________________________________
BİLGİ NOTU
(*) Sayfadaki metin, bazen siyah bazen de belir-
lenemeyen bir nedenle bordoya dönüşmektedir.
Elimizde olmayan bu hâlden dolayı özür dileriz.
_________________________________________________________
BİLGİ NOTU
(*) Sayfadaki metin, bazen siyah bazen de belir-
lenemeyen bir nedenle bordoya dönüşmektedir.
Elimizde olmayan bu hâlden dolayı özür dileriz.
____________________________________________________________
Saygılarımızla
METİN ve SAYFA DÜZENİ
Metin ve sayfa düzeni, "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Sanat Yönetimi"nce hazırlanmıştır. Sayfada verilen tüm bilgilerle "Sessizliğin Sesi Grubu" içinde yer alan tüm makale, köşe yazısı, şiir, bilgilendiren içerik, sayfa düzeni ve konular üzerindeki hakların tamamı, "Sessizliğin Sesi Grubu"na aittir.
Metin ve sayfa düzeni, "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Sanat Yönetimi"nce hazırlanmıştır. Sayfada verilen tüm bilgilerle "Sessizliğin Sesi Grubu" içinde yer alan tüm makale, köşe yazısı, şiir, bilgilendiren içerik, sayfa düzeni ve konular üzerindeki hakların tamamı, "Sessizliğin Sesi Grubu"na aittir.